Perşembe

Gereksizlik ve aynalar...

Kekeme'ye yazmanın bu kadar alıştığım, uzak kalmanın sancısını çekeceğim bir şey olduğunu bilmezdim. Zorunlu ara boyunca bunu sıkça hissettim. İç gözümün kimi olayları, kimi gelişmeleri ve onların çevresinde olup biteni izlerken, "kekelemeye başlaması" ise, bu durumun bir reflekse dönüştüğünü gösterdi. "Arada" o kadar çok yazmadığım yazı birikti ki, Paralax'taki bu yeni döneme nasıl başlayacağımı bilemedim.

Bugün Nagasaki'ye atom bombasının atılışının 55. yıldönümü; yani 9 Ağustos. Dün bir televizyon kanalı benimle röportaj yaptı. "Aynalarımı İstiyorum" adlı, komşu sayfalarda bulabileceğiniz çağrıma dair konuşurken, konu konuyu açtı, "bu yerkürenin geleceğine ilişkin umutsuzluğumun, karamsarlığımın sürdüğünden" ve "Internet'in özgül varlığının, niteliğini koruyabilirse en eşitlikçi, demokratik zemin olarak artacak önemi"nden sözettim. Yarın canlı yayındayım ve yaşantımın otuz-kırk bin dolaysız öznesinin kaçının sabah sekiz on beşte ntv izlediğini merak ediyorum. Kasım sonuna kadar kaç "ayna"mın geleceğini, haberdar olmasına rağmen kaç öznemin, neden "ayna" yollamayacağını... Bir arkadaşım, senin posta kutuna bombalı paket yollayacak kadar kendine düşman ettiğin insan oldu mu hayatında, diye sordu geçen gün. Bilmem; olabilir, dedim. Teröristler cesur mudur?

Noam Chomsky, Virgül dergisinin 6. sayısında (Haziran 2000) Ragıp Duran ve İlke Şanlıer'in sorularını cevaplarken şunları diyor:
"...1999 itibariyle Türkiye, sınırları içindeki direnişi büyük ölçüde bastırmayı başardı. Bundan ötürü artık toplu vahşet uygulamak, köyleri yakıp yıkmak için ABD'den gelen silahlara ihtiyacı kalmadı. Diğer yandan ABD'nin uzun zamandır, uyuşturucu savaşı öncesinden, 1960'lardan beri gerek eğitimleri gerekse silahlanmaları açısından Kolombiya'daki askerî güçlere destek vermesine ve bu güçleri sevmediği insanlara karşı kullanmasına rağmen, Kolombiya isyanları kontrol etmekte başarılı olamadı. Şimdi büyük çaplı bir başkaldırı var ve Kolombiya ordusu bunu bastırabilecek durumda değil. Bu nedenle ABD, Kolombiya'ya silah akışını ve askerlerin eğitimine verdiği desteği giderek artırıyor. Önümüzdeki birkaç gün içinde Kongre bu desteği daha da artıracak. Böylece Kolombiya, silah satışında Türkiye'yi geçerek birinci sırayı alıyor, çünkü henüz Türkiye'nin başardığını, yani içerdeki direnişi bastırmayı başaramadı."

Çok yakınımdaki insanlardan bile, "Aynalarımı İstiyorum" çağrımın ve sanat etkinliğinin "gereksizliği"ne, giderek "narsist/teşhirci niteliğine" vurgu yapan tepkiler aldım. Geri kalan ve tepkilerini dillendiren çoğunluğun, onların bu görüşünü paylaşmaması ile yetinmeyip düşündüm. Sanırım, bu yola çıkışımın "çok kişisel" niteliği kafa karıştırıcı... O kadar merkezinde "ben" olan tümel bir adım atmışım ki, kendi yaşantılarının değişik bölümlerini yaratımına zemin kılan insanlara karşı kurulan hoşgörülü kabul cümleleri, benim için sözkonusu olmayabiliyor. Kendime sevgi ile sevgisizliğimin, "bana dair" olanın özellikliliği ile özelliksizliğinin, hayata dair anlamlandırmalarımızın anlaşılabilir bir nedeni olduğuna dair bilgim ile bunu seçmeyişimin, cesaretim ile korkumun "benden aynı uzaklıkta" duruyor olması, "olduğum" halin tanımı oysa...

Yıllar önce, benim için her zaman çok özel olacak bir kadının yaşantısındaki "seçim uğrağı"na dikmiştim gözlerimi. Uzun mu uzun bir yaşanmışlığın tortusu içinden, -artık belki de ardında kalan- her şeye ve herkese, olabildiğince duru gözlerle bakmak istiyor ve atacağı yeni adımlar için tek bir değeri öne çıkarıyordu: "Adil olmalıyım. Herkese ve her şeye karşı! Yeni seçimlerle birlikte yola çıkmadan önce..."

Olanaksızdı bence. Adalet duygumun eksikliği değildi karşı çıkışımın nedeni. Seçim varsa, adil olmak mümkün değildi bana göre... Sadece tasarı olarak kalan bir projeme yol açtı bu tanıklığım ve cevabım. Yüzlerce nesne ve öznenin simgesi olan saydam formların doldurduğu, bir kapalı penceresi ve kapalı kapısı olan şeffaf bir odanın tam ortasına sözkonusu kadını yerleştirdim. O da şeffaftı ama -nedense turuncu olmasına karar verdiğim- kenar çizgileri yüzünden, katman katman şeffaf formların ardından kırıla kırıla ayırabiliyorduk onun varlığını gözlerimizle... Adil olmak isteyen kadının çevresindeki, duru bir gözle baktığı nesne ve öznelerin her birinden odanın dışına oklar akıyordu ve okların bittiği yerlerdeki tabletlere (onlar da şeffaftı) yazılar kazımıştım:, Merkezine o kadının -bildiğim- "oluş"unu, adil olma kaygısını alarak, bir tanım, konum ve durum yakıştırıyordum öznelere ve nesnelere... Gerçekleştirebileceğime ve sergileyebileceğime inandığım o odanın çevresinde, bulunacağını sandığım ziyaretçilerin teker teker okuduklarında, tümüne hakim olabilecekleri bir seçim uğrağını tanımlayabilmek için ben de aynı değeri öne çıkarıyordum: Adil olmalıydım, herkese ve her şeye karşı! Adil olmanın olanaksız olduğu bir seçimin uğrağındayken o kadın!

Konusu ben olmayan ve tasarımı öğrenip, paylaşan -en yakınımdakiler dahil- herkesin tabii ki "gereksiz ve narsist" bulmayı aklından geçirmediği bu proje ile "Aynalarımı İstiyorum" arasında, koyu, derin ve kırık bir patika uzanıyor bence.

Oysa uğrağında olduğum tek bir seçim bile yok. Seçebileceğim her şeyi seçmişliğimin ve üstelik vazgeçememişliğimin ve vazgeçemediğim yerde -verdikleri tüm yorgunluk ve mutsuzluklara karşın- onlarla barışmışlığımın sıfır noktasındayım. Yeterince adil miydim? Bilmiyorum; öyleydiysem de, ancak "yeterince" olabilmişimdir, kendini bilen bu sorunun gölgesinde.

Bu ne demek? Bu neyi çağırır hayattan? Bilseydim bunların cevaplarını, ister miydim aynalarımı? İnanın bunu bile bilmiyorum, belki de "gereksizliğimle" meşgul ederken hayatlarınızı.

Radyasyon artık kulaklarımızdan, evlerimizin cephe duvarlarından sızıyor sinsice beynimize. Nagazaki 55 yıl öncesine ağlıyor. Her gün her tv kanalında "değişen Güneydoğu" gösteriliyor bize; her görüntüde küçük bir Kürt kızının saçlarını okşayan bir general var nedense. Kolombiya'nın yarısı başkaldırının yönetiminde. Ben şaşkın şaşkın 5000 kişilik Açıkhava Tiyatrosu'nu tıka basa dolduran insanların Bueno Vista Social Club'ın hemen her parçasını ezbere ve ayakta söylemesine bakıp, her şey bir yana, yaşantımın en "politik" işini yaptığımı seziyor olmanın kıpırtısızlığıyla bekliyorum "aynalarımı"!

Hoşbuldum.

Hakan Akçura

Sanatçının “Görsel Kültür Arşivi” ParalaX’da 9.8.2000 tarihinde yayınlanan yazısı

Hiç yorum yok: